Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Hasan Özsan, 1948 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. Devlet Tiyatrolarınca; Romantik İhtiyar, Feryad-ı Mansur/Son Uykusuz Gece adlı iki oyunu kabul edilmiştir. Altın Kitaplar Yayınevi etiketiyle Uyanın Artık Delikanlı Oldunuz, Gençler Yaşamınızda Başkaları Da Var adlı iki gelişim kitabı, E Kitapevi tarafından basılmış olan Suyuna Eğri Ağaçlar romanı bulunmaktadır. Yazarla, Kalan Yayınları’ndan yeni çıkan “Aslında Bütün Kuşlar Kardeştir” isimli eseri hakkında keyifli bir söyleşi yaptık.
“Merhaba Hasan Bey. “Aslında Bütün Kuşlar Kardeştir” isimli yeni eseriniz hayırlı olsun. Henüz sizinle tanışmamış olan okurlar için kendinizi tanıtır mısınız?
İnsanlık tarihinde “başkaldırı yılı” olarak anılan 1968
kuşağındanım. Bizim kuşak ideallerin içinden geldi. Bu idealler içinde
piştik, olgunlaştık. Dünyayı tüm sömürülerden, talanlardan,
kötülüklerden, çirkinliklerden, pisliklerden; yokluktan, yoksunluktan
uzak tutmayı amaçlayarak, gençliğin ve edindiğimiz ideallerin
cesaretiyle ülkemizi ve dünyayı yokluktan ve yoksunluktan uzak, ne varsa
hep beraber paylaşmak ve dünyayı insanca yaşanır bir hâle getirebilmek
için, hep beraber insanca ve özgürce yaşayabilmek için ortaya atıldık.
Özgürlükten yanaydık; hak, hukuk, adalet, insanca yaşam diyorduk, fırsat
eşitliği istiyorduk, temiz bir çevre arzuluyorduk. Önce kendi ülkemizin
coğrafyasına, insanına aşık olduk. Başka ülkelerin kültürlerine
açıldık. Sanatın her dalına ilgi duyduk. Barış dedik, aşk dedik, insanca
yaşanabilir dünya dedik, fırsat eşitliği dedik, sömürüye ve talana
karşı tek silahımız olan cesaretimizle diklendik. Yüreğimiz bütün
heyecanlara açıktı; coşkuluyduk, amansız iyi niyetliydik. Özgürlüğün
amansız tutkusuna gözü kara kaptırmıştık kendimizi, peşi sıra
sürüklenmiştik. Bu yüzden asiydik, hırçındık, asabiydik, ataktık; ama,
aşklarda ve sevgilerde uysaldık, duygusaldık, yumuşaktık. Kitap
sayfalarında kayboluyorduk; şiirler yazıp, türküler söylüyor, halaylar
çekiyorduk. Değişim diyorduk. Bu aşkla işçilerle bir olup kutsanmış bir
devrim ateşi yakmıştık.
Bu yüzden bizden korktular. Hem de çok
korktular. Tanklarla, tüfeklerle hoyratça dağıttılar, insafsızca
kırdılar, acımasızca ezdiler bizi. Aslında dayanaksızdık, yalnızdık.
Hep beraber insanca, özgür ve hakça yaşamak istememizin bedeli
bazılarımız için çok daha ağır oldu. Bu gün ideallerimizin ötelerine
savrulduğumuzun farkındayım. Nedeni dediğim gibi işte kör olası
yalnızlığımız… Bazen, kötümserlik değil asla, ama bir karamsarlık basar
beni.
Biliyorum, inadına yaşama tutunmak gerek aslında. Bu yüzden
kendimizden uzaklaşamadık. Bu yüzden hâlâ insanların birbirlerini
sevmesini istiyoruz, bu yüzden barış diyoruz; bu yüzden yokluğa,
yoksunluğa, talana, sömürüye, kötülüğe, çirkinliğe, pisliğe karşıyız;
bunun için özgürlüğümüze amansızca düşkünüz hâlâ… İyi ki şarkılar var,
iyi ki aşklar var, iyi ki edebiyat var!
Edebiyat
geniş bir mecra. Bu mecrada roman yazarları, şairler, denemeciler, öykü
yazarları gibi birbirinden farklı aktörler var. Başkaca eserleriniz de
var ancak ben sizi son kitabınızla birlikte tanıdım. Ne kadar yazar var
ise o kadar edebiyat tanımı olduğunu düşünenlerdenim. Herkesin kendine
göre bir edebiyat görüşünün olması edebiyatın ne kadar zengin bir saha
olduğunu gösteriyor. Merak ettiğim şu: Hasan Özsan edebiyatı nasıl
tanımlıyor?
Nazım Hikmet, “Kuvâyi
Milliye Destanı-Üçüncü Bap”ında Karadenizli insanlarımızı “konuşmayı
şehvetle seven insanlar” olarak niteler. Aslında Anadolu halkının
tanımıdır bu. Anlatım gücü sağlam bir kültür mirasına sahibiz. O
masallar, destanlar, efsaneler, şiirler, türküler, ninniler, ata
sözleri, deyimler bu anlatım gücü sonucu ortaya çıkmış. Diyeceğim,
edebiyatı bir anlatım gücü olarak görüyorum. Sözcüklerin şehvetle
kullanıldığı bir yazım alanı…
Farz edin ki bir imza günündesiniz. Genç bir okurunuz ayağa
kalkıp size “Türkiye’nin 2. Yüzyılına edebiyatta toplumculuk mu,
bireycilik mi daha fazla yarar sağlar” diye bir soru sorsa siz nerede
yer alırsınız?
Bu konu bir dönem çok tartışılırdı.
Hatırlıyorum, okullarda “sanat sanat için midir, toplum için midir” diye
münazaralar yapılırdı. Güdümlü ve sloganı olan her tür söylemden
rahatsız olmuşumdur.
Tek ölçütüm vardır: Özgürlük!.. Özgürce yapılmayan hiç bir iş insanlığın yararına olmaz. Hele sanat!..
İster
toplum için yapın, ister birey için. Sanatın her türü özgürce
yapılmalı. Toplumsal özgürlüğün olmadığı yerde bireysel özgürlük
kimsenin işine yaramaz. Sanat ister bireycilik adına, ister toplumculuk
adına yapılmış olsun, sonucu zaten toplumsal olacaktır. Ama o gence
söyleyeceğim şu olurdu: Bu kaygı o kadar da önemli değil. İster
toplumcu, ister bireyci edebiyat yapın; yeter ki yapın!..
TÜYAP’ta ismini ilk kez duyduğum bazı yazarların kitaplarını aldım. Bir heyecanla okudum. Bazıları oldukça etki bıraktı bende. Bazılarında ise bu etkiyi göremedim. Bende bıraktıkları his sanki edebi eser değil de yazı okumuşum gibiydi. Hiçbir yazarın düşmek istemeyeceği bir durumdur bu. Ne oluyor da edebi eserler, yazılara dönüşüyor?
TÜYAP’ta stand açmış olan o yayınevlerinin sorumlu olduğuna
inanıyorum. Bastıkları kitaplarda seçici olmaları gerekir. İnsanların
kendi imzalarıyla kitap çıkarma heveslerini anlayışla karşılıyorum.
Ama
hevesle yazar olunmuyor. Geçenlerde bir kitap geçti elime. Osmanlı
döneminde görev yapmış yabancı bir büyükelçinin anılarını yazdığı
kitaptı bu. Daha ilk sayfalarında kitabın translate google ile çevirerek
kopyala, yapıştır yapılmış olduğunu dehşet içinde gördüm. Sanıyorum,
kitabın çevirmeni olarak adı geçen kişi o yabancı dili bilmiyordu.
Biliyor olsaydı, en azından, düzelterek yayına hazırlardı.
Ne yazık
çoğu yayınevi bilinen çıkar nedenleriyle kitap basımında seçici ve
özenli değil. Bu tutumları Türk edebiyatına, Türk yazınına zarar
veriyor. Yayınevleri bu tutumlarında ısrarlı olurlarsa neden oldukları
hasarlar kalıcı olacaktır.
Kitabınıza dönersek Aslında Bütün Kuşlar Kardeştir
110 sayfalık uzun bir öykü kitabı. Çok sürükleyici bir eser olduğuna
hiç kuşku yok. Okurların da eseri okuduğunda bana hak vereceklerini
düşünüyorum. Çalışmayı çok başarılı bulduğumu itiraf edeyim. Usta işi bu
çalışmanın tasarım ve yazım aşamalarında yüzleştiğiniz zorlukları,
aştığınız engelleri merak ediyorum.
Sokak hayvanları denilince aklımıza kedi ve köpekler gelir. Oysa
sokak hayvanları kapsamı içine kuşları da sokmak gerekir. Hadi gelin
bunu genelleştirip sokak hayvanları yerine “Şehrin hayvanları” diyelim.
Hayvanların yaşam alanları daralmaya başlayınca hayvanlarla daha iç içe
olmaya başladık. Şehirlerde insanlarla uyum içinde yaşayan kuş türleri
ve sayısı giderek artıyor. Şehir içlerinde daha görünür oldular. Diğer
yandan güvercinler, kargalar her yerdeler. Kıyı şehirlerimizde işgalci
durumda olan martılar denizden koparak şehrin içlerine yerleşiyorlar.
Kuşlar davranışlarını birbirlerinden görerek geliştirirler. Birbirlerine
bakarak yeni beceriler edinirler. Birbirlerine bakarak şehir içlerinde,
insanlara yakın yaşamayı tercih eden martıların sayısı her yıl daha da
artıyor. Çünkü beslenme, barınma kolaycılığını keşfettiler… Bu davranış
biçimini domuz, ayı gibi memeli yaban hayvanlarında da görür olduk.
Böylece insanların yiyecek artıklarının bağımlısı olup çıkıyorlar.
Sanıyorum bu durum önümüzdeki yıllarda kronik bir şehir sorunu olarak
gündeme gelmeye başlayacaktır. 1976 yılında Ankara Sebze ve Meyve
Hâli’nde martıları ilk kez görünce çok şaşırmıştım. Onları içim ezilerek
izlemiştim. Köklerinden koparak denizi olmayan yabancı bir coğrafyada
yaşamaları beni çok etkilemişti. Çünkü biz İnsanlar için “ben kimim?”
sorusu çok önemlidir. Nereden geldiğimizi, köklerimizi merak ederiz.
Çünkü kim olduğumuzu bilmek yaşamımızı anlamlı kılar ve soyumuzun
devamlılığını sağlar. Bu devamlılığı ırk anlamında söylemiyorum,
kültürel anlamında söylüyorum. Bu müthiş bir meraktır, var olmayı
sağlayan bir meraktır. Benim (Eskişehirli olmam nedeniyle) Tatar,
Boşnak, Pomak, Çerkez, Kürt, Ermeni arkadaşlarım oldu. Bu
arkadaşlarımın içinde çocuklarına kendi ana dillerini öğretenlere
rastlamadım. Harman oldukları geleneklere, göreneklere kısacası
kültürlere göre büyütmediler çocuklarını; öğretmediler. Bu yüzden çoğu
etnik grup ve azınlığın dil ve kültürü bu kadim Anadolu topraklarında
yok olup gidiyor. Böyle giderse ölü dillere, bitik kültürlere
dönüşecekler.
Denizlerden uzaklaşan martıları da böyle bir akibet bekliyor. Martılıklarını kaybedecekler.
Bu
yüzden bilimsel olmasa da sosyolojik araştırmalar yapmam gerekti,
kuşlar dünyasını inceledim, çöplükleri gezdim. Bu defa kitabın genç
yetişkinler tarafından nasıl karşılanacağı, nasıl algılanacağı kaygısına
düştüm. Onların düşüncelerini, duygularını aldım. Beni şaşırtan
eleştirilerde, önerilerde bulundular. Yazdıklarımı yeniden gözden
geçirmem gerekti. Bu gibi kaygı ve çabalar nedeniyle yazma sürecim uzun
sürdü ve yorucu oldu. Sonuçta sevabıyla, günahıyla bu kitap ortaya
çıktı.
Başkası ne der bilemem ama bana göre “Aslında Bütün Kuşlar Kardeştir” Hasan Özsan’ın Türk edebiyatına getirdiği bir lezzet. Hasan Özsan’ın bu lezzeti çok uzun bir yoldan getirdiğine hiç kuşkum yok. Neler söyleyeceğinizi merak ediyorum.
Türk edebiyatında bir yerim olması bana onur verir. Aslında benim yaşımda olan her insan deneyimlerini, birikimlerini, anılarını uzun süren yolculukları sırasında edinmişlerdir. Ülkemizin yok olmanın eşiğinden kurtarılıp bugüne kadar süren çalkantılı, yorucu ve bu o kadar da onurlu 100 yıllık macerasının dörtte üçüne yaşayarak tanıklık ettiler. Bu yüzden hiç biri boş adamlar değildirler. Ben de onlardan biriyim… Hakkımdaki düşüncelerinize teşekkür ederim…
Eserde Asi isimli martının kendini keşfetmesi ve amacı uğruna yüzleştiği bir dünya zorluğu ve aştığı onlarca engeli çok yalın bir dille anlatmışsınız. Bana göre bu eser başucu bir kişisel gelişim kitabı olmayı hak ediyor. Böyle nitelikli çalışmaları nadiren görüyoruz. Genç yazarlara ışık olacak önemli birikimlerinizin olduğunu ve bunları gençlerle paylaşmanızın da ülkemiz edebiyatına katkısının olacağını düşünüyorum. Yazarlık yolunda olan gençlere tavsiye ve önerileriniz neler olurdu?
Birinci kuralın altını çiziyorum. Bu kural sadece iyi yazar olmak
isteyenler için değil, iletişim halinde olan tüm gençler içindir.
Birinci kural Türkçeyi doğru kullanmaktır. İyi bir yazar olmak için
kişinin dil eğitimi almış olması gerekir. Elbette beraberinde noktalama
işaretlerinin kullanımını ve yazım (imlâ) kurallarını öğrenmesi
gerekiyor. Doğru anlatım, doğru anlama becerisi edinmenin başka yolu
yoktur.
Her gün kitap okumak gerekiyor. Roman, öykü, masal, efsane,
destan, şiir, deneme, söyleşi, anı ve seyahat gibi değişik yazım
türlerinden okunmadık kitap bırakmamalı. Okunup bitirildikten sonra
yazarın kitabı nasıl kurguladığını, kitaba nasıl başladığı, nasıl
geliştirdiği, nasıl sonuçlandırdığı üzerine düşünülmeli. Analiz
yapılmaya çalışılmalı. Sanatın her dalıyla ilgilenilmeli ve sanattan
kopmamalı.
İyi bir gözlemci olmalı, toplumun yapısını bir sosyolog
gibi çözümlemeye çalışmalı. Mutlaka yazma denemeleri yapılmalı. Hem de
her gün. Sabırla ve ara vermeden değişik türlerde yazmaya çalışılmalı.
Kısacası, okumaktan ve yazmaktan vazgeçmemeli.
Eserlerinizi okuyanların size hayranlık duyması kadar sizin de okuduğunuz eserlerden başka yazarlara hayranlık duymanız olağandır. Hayranlığınızı kazanan ve takdirle andığınız, 10 yazar ve eser önerecek olsaydınız bunlar neler olurdu?
Yeri gelmişken bir öz eleştirede bulunayım. Son dönem yazarlarımızı gereği gibi izleyemiyorum. Bunun için bir anı bekliyorum. Sanki, o an gelince yeni kuşak yazarları dolu dizgin okumaya başlayacağım gibi geliyor bana. Umarım ölmeden o an gelir. Yazar ve yazım alanı bereketli olan bir kuşaktan geliyorum. Bu yüzden seçim yapmak çok zor. Şöyle bir sıralama yapabilirim:
– Nazım Hikmet – Memleketimden İnsan Manzaraları
– Yaşar Kemal – Akçasaz’ın Ağaları
– Orhan Kemal – Baba Evi
– Ahmet Hamdi – Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü
– Yusuf Atılgan – Aylak Adam
– Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna
– Mehmet Rauf – Eylül
– Peyami Safa – Yalnızız
– Bilge Karasu- Öteki Metinler
– Sait Faik Abasıyanık – Büyüyen Eller
‘Aslında Bütün Kuşlar Kardeştir’i
okuyanların eseri beğeneceğini hatta yakınlarına tavsiye edeceğine kuşku
duymadan inanıyorum. Okur talepkârdır, denir. Bu eseri okuyanların da
sizden yeni eserler bekleyeceğini tahmin ediyorum. Okurlar sizden yeni
eser beklesinler mi?
Şu anda elimde
yayınlanmaya hazır bir dosya var. Sonrasında edebiyat tadında bir yemek
kitabı ve ardımda kalsın diye bir de şiir kitabı…
Kitabınız hayırlı olsun, okuru bol olsun.
https://www.edebiyathaber.net/hasan-ozsan-iyi-ki-sarkilar-var-iyi-ki-asklar-var-iyi-ki-edebiyat-var/