Kitap Hakkında
Tur Dağı Paramparça'nın yazarından yine çok boyutlu, eğlenceli ve var olan gerçekliğin sınırlarını sorgulayan bir roman.
***
Taşta bir tuhaflık vardı. Taşın üstündeki ışık yansıyan bir ışığın parıldaması gibi görünmesine karşın taşın kendi içinden geliyordu. Çok geçmeden onu bir pusula gibi avucunda tuttuğunda ışığın belirli bir yönü işaret ettiğini keşfetmişti. Kahvesini büyük karton bir bardağa alıp, saç bandını taktı. Üstüne hafta sonları neredeyse üstünden çıkarmadığı kırmızı kapşonlusunu geçirip anahtarı eşortmanın cebine atıp dışarı çıktı. Bordo renkli yuvarlak taş onu yönlendiriyor, bir yere götürüyor gibiydi. Taşın onu kendi ilk bulunduğu yere yeniden götürdüğünü keşfetmesi uzun sürmedi.
ALINTILAR
İki büyük alaca karga evin
içinde büyümüş ağaçlardan birine konduktan sonra biri net bir biçimde
"Gaak" dedi. Bu yanındaki arkadaşına değil de sanki doğrudan Maria'ya
yapılmış bir seslenme gibiydi. Maria kargaların gaklamalarında daima olan biten
herşeyle alay eden bir hava bulmuştu. Onunla eğlenmek, oyalanmak belki
yapabilirlerse biraz korkutmak. Maria'nın sanki kendisini anlamamış olmasına
şaşırmış gibi yeniden aynı tekdüze tonda "Gaak" diye tekrar etti.
Maria kargaya baktı ve nezaket gereği birşeyler söylemesinin yerinde ya da daha
uygun olacağına karar verdi. "Gaak" dedi sakince sonra o da. Şimdiye
kadar sessiz olan diğer alaca karga, "Sen ne dersin şimdi bu işe" der
gibi yerinde bir iki kıpırdanıp gaklamış olan diğerine baktı. Maria elindeki
taşın işaret ettiği gibi içeri daha fazla girip onlara yaklaşınca kargalar
havalandılar. Ama şimdi taşın üstündeki ışık tam ortasında parlıyordu.
Gidebilecek başka bir yer yok gibiydi. Etrafına baktı. Büyük karton bardaktaki
kahvesinden büyük bir yudum daha alıp yerdeki yosunlarla kaplı taş bir
yükseltinin üstüne bıraktı. Bir zamanlar zeminin parçası gibi duran geniş taşı
temizlediğinde altında nota çizgilerinin olduğu boş bir satır gördü. Daha önce
geldiğinde bulup kolye yaptığı taşın oturabileceği bir boşluk vardı. Yavaşça
taş zeminde yerine bıraktı ve içeri ittirdi. Taşın üstündeki ışık aşağıdaki boş
çizgilerle dolu yere ulaşıp onu yarımlıklarla doldurdu. Maria önce belirmiş
yarımlık notalara baktı bir süre, sonra işaret edilen seslerin toplamının ne
olabileceğini merak ettiğinden piyanoya ilerleyip gördüklerini yavaşça çaldı.
Gizemli garip bir melodiydi. Ama çürümüş ahşap piyano köhne halde ve
parçalanmış olduğundan sesler doğru çıkmıyordu. Islıkla çaldı bu defa. Yeniden
çaldı. Taşın üstünden nota çizgilerine geçen ışık piyanonun yanındaki açık
kapıda belirip kayboluyordu. Sonra duruldu. Şimdi bu boşluk taş koridorlarla
dolu bambaşka bir yere açılıyordu. Maria büyük kahvesini dipleyip orada
bıraktı. Kolyesini içeri ittirdiği boşluktan çekip yeniden boynuna geçirdi ve
bu yeni açılan kapıdan içeri yürüdü. Kapıdan geçtiği ve taş koridorlarda
yürümeye başladığı anda kıyafetlerinin de değişmiş olduğunu fark etti. Bordo
çizmeleri hala ayağındaydı ama üstünde ellerini ceplerine sokabildiği kestane
rengi saçları ve kahverengi gözleriyle uyumlu kabarık etekli tek parça koyu
renkli bir elbise vardı. Maria ilk andan itibaren geri dönmeyi hiç aklına
getirmemişti. Cesaretle bu tuhaf yolculuğun sonuna kadar gitmeye kararlıydı.
Şimdi çekinerek geçtiği iki yanı da sayısız taş kemerle örülmüş koridorun
sonunda ahşap masasının üstü kağıtlarla karma karışık bir Marina Demyanko
duruyordu.
* * *
Şüphelisin ve karantina altındasın. Şimdi kırıp
geçerek geldiğin bu gerçeklikten içeri sızanlara bir bak." Dizüstünün soluk ekranında silik
mavi ışıklar göründü. "Bu, iki gün öncesine ait bir görüntü.”
"Peki ama asıl amaçları ne?"
"Hepimizinkinden farklı değil. Var
olmak"
"Ama neden kendi boyutlarında
kalmadılar"
"Biz neden ormanlarda kalmamıştık. Nehir
kıyısında balık avlıyor olmalıydık"
"Ama bu binlerce sene önceydi"
"Bu da zaman kadar eski bir savaş"